Gol yemeden geçen dördüncü maç ve alınan 12 puan. Normalde tek tek maçlar öncesi ve sonrası yorum yapmıyorum ve yapmayı düşünmüyorum fakat 6 Şubat 2011 tarihi itibariyle takımda gözle görülür bir 'eskiye dönüş' söz konusu.
Futboldan azıcık 'çakan' biri Dalglish'in ve Ancelotti'nin kadrolarına baksa Chelsea'nin ilerdeki üç ölümcül forvetle maçı tek kale oynayacağını düşünürdü muhtemelen. Kenny, Ancelotti'nin haftaiçinde söylediği "Torres'i 11'de sahaya süreceğim" sözünü ciddiye almış, Anelka yada Drogba'yı feda etmeyeceğini düşünmüş ve bu üçlüye Carragher - Skrtel - Agger triosuyla cevap vermişti bu akşamüstü. Carragher her zamanki gibi ruhunu koymuştu ve inanılmaz müdahaleler yaptı. İlk yarıda Maxi Rodriguez'in Guiza'ya nazire yaparcasına kaçırdığı gol hariç net gol posizyonu pek olmamasına rağmen maç Kırmızıların kontrolünde geçti. Torres 65.dakikada oyundan çıkana kadar sahada kayıpları oynadı. Lucas'ın 90 dakika boyunca orta sahada kilit adam rolünü üstlenmesiyle ikinci yarıda da kontrollü geçen maçta beklenen gol Meireles'ten geldi ve maçı arkadaşım Ozan'la izlediğimiz Taksim'deki Irish Center'da Liverpool'lulardan başka İngiliz olmadığını anladık.
Tribünlerde de durum aynıydı. Pek bağırdığını görmeye alışık olmadığımız Chelsea taraftarı maçın başında saman alevi gibi parladı ve geri kalan sürede tezahürat olayını kale arkasındaki KOP tribününe bıraktı.
Maçın sonunda 1-0'lık galibiyetten daha önemlisi Liverpool taraftarının içindeki "umut"tu bu akşam. Hayır, şampiyonluk umudu değil, Şampiyonlar Ligi'ne kalma umudu da değil, takımın eski havasını yakaladığına dair bir kıvılcımdı bu. Kenny, geldiğinden beri ne yapıyorsa gayet iyi yapıyor ve takım gitgide ileriye ve yukarıya doğru taraftarıyla yürüyor. Ve biliyoruz ki bu takım; asla yalnız yürümeyecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder