Sıradaki Maç

31 Ocak 2011 Pazartesi

Şimdi Nerdesin? #2 - Luis Garcia

  
  "Screamer" ustası. Giydiği 10 numaralı formayı taşıyabilen olmadı ondan sonra. Çok büyük futbolcu değildi belki.. Ne çok güçlü, ne çok teknik ne de çok kıvraktı. Mesafe tanımadan, daha kuvvetli ayağını seçmeden, duran yada hareket halindeki topu ayırt etmeden kaleye gönderdiği şutlarla Premier Lig spikerlerinin ve tribünlerin ses tellerinde kalıcı hasar, hafızalarında ise iz bıraktı; hırsıylaysa taraftarının sevgilisi oldu. Ayrılışı ülke hasreti çekmesinden ve sakatlıklarındandı. Güzel veda etti taraftarına, taraftarı da ona...

  Tam adı: Luis Javier Garcia Sanz, 1979 yılında Katalonya'nın başkenti Barcelona'da dünyaya geldi. Altyapısında futbola başladığı Barcelona'dan tam 4 sezon kiralık olarak ayrıldı. Bu kiralık sezonlarının birinde ise çalıştığı isim o dönem Tenerife'nin hocası, sonradan Şampiyonlar Ligi'ni İstanbul'da beraber havaya kaldıracağı isim olan Rafael Benitez'di. Benitez'le beraber geçirdikleri ilk sezonda 25 maçta 7 gol atma başarısını gösterdi o dönemki sol açık mevkiinde. 2002 yılının yaz ayında Barcelona'yla hala sözleşmesi varken satıldığı Atletico Madrid'in yolunu tutmasına karşın, o sezon Atletico'da attığı 9 golle eski takımının kıskacına yeniden girdi ve bir miktar ücretle Camp Nou'ya geri dönerek ertesi sezon takımın ligi şampiyon Valencia'nın arkasından 2. bitirmesine attığı 4 golle yardımcı oldu.


  Sene 2004...İspanyol ağırlıklı kadroya Rafa'nın eklemek istediği yeni isim o. Eski hocasının teklifini reddetmesi zor, 6 milyon £'luk ücretle atıyor imzayı Merseyside ekibine. Takımdan ayrılan El-Hadji Diouf'tan açılan gediği kapamaya geliyor sol kanatta. Şampiyonlar Ligi'nde Juventus'a yolladığı füze akıllara kazınıyor*. İstanbul'un 2. kez fethedilmesiyle sona eren ilk sezonunu tüm müsabakalarda toplamda attığı 13 golle sona erdiriyor ki bir sol kanat oyuncusu için son derece iyi bir istatistik. Fazla başarı gösteremediği 2005-2006 sezonunda artık bir klasiği haline gelen, uzaktan attığı spektaküler golüyle Chelsea'yi FA Cup'ın dışına itiyor.** 2006 senesinde son maçı olan Arsenal maçındaki sakatlığıyla 6 ay sahalardan uzak kalacağı söyleniyor ve Liverpool formasına 121 maçta attığı 30 golle veda ediyor.

  Özellikle Chelsea'ye attığı gollerle ve taraftarına olan bağlılığıyla taraftarın sevgilisi halindeydi Luis Garcia. KOP'u sallayan 100 futbolcu anketine Steven Gerrard ve Jamie Carragher'la giren tek aktif futbolcuydu o dönem. Öyle ki KOP Tribünü "You Are My Sunshine" melodisiyle kendisine şarkı bile yazmıştı:

("Luis Garcia, he drinks Sangria, he came from Barça, to bring us joy!.. He's five foot seven, he's football heaven, please don't take, our Luis away!)

  Liverpool'dan ayrılırken Torres'in transferinde takas olarak kullanıldı, ve daha önce bir sezon oynadığı Simao'lu Reyes'li Agüero'lu ve Forlan'lı Atletico Madrid'e döndü. Liverpool'da oynadığı 10 numara mevkisinin Atletico'da tercih edilmemesi nedeniyle sol kanatta Simao'nun alternatifi konumundaydı ancak buna rağmen 30 maçta görev aldı ilk sezonunda. Hatta o sezon Atletico formasıyla Şampiyonlar Ligi grup maçlarında Liverpool'a karşı 2 maçta da forma giydi ve Anfield'da taraftarın alkışlarına gözyaşlarıyla karşılık verdi.
  
 Atletico kariyerinin ardından 1 sezonluk Racing Santander kariyeri ve hala futbol oynamakta olduğu Panathinaikos kariyeri var. Türk takımlarının ilgisini nasıl çekmedi bilinmez, ancak ben kendisini Fenerbahçe formasını giyerken görmekten onur duyardım.

 Klasikleşen bir post sonu yorumu daha olsun. Liverpool taraftarı onu nasıl hatırlayacak? Gol attıktan sonra oğlu Joel'a nazire yaparak emdiği başparmağıyla ve tartışmasız olarak uzaktan attığı gollerle. Umuyorum ki futbolu bıraktıktan sonra teknik direktör olarak devam ederse, taraftarın sevgilisi olduğu Anfield Road stadyumunun çimlerinde onu tekrar izleriz.

 Luis Garcia vs 
Chelsea  & Juventus                                        
    

30 Ocak 2011 Pazar

Chelsea'nin Belalısı


  Liverpool forması altındaki ilk Chelsea maçında sol çaprazdan Petr Cech'in sağından bıraktığı plase vuruş hala gözlerimin önünde. Chelsea taraftarı ve Abramovich kadar kimse çekmedi El Nino'dan. Takımın en kötü gittiği anlarda bile içerde-dışarda alınan Chelsea galibiyetlerinin "dökümüne" baktığımızda hep aynı isim yazıyor: Fernando Torres. Bu yüzdendir ki her sezon Chelsea'nin ilgisine maruz kaldı.

  Abramovich bu hafta £35M'luk teklifle kapıyı çaldı bir kez daha. Cevap belli; her sene olduğu gibi yine hüsranla döndüler Londra'nın mavi tarafına. Atletico Madrid'den Liverpool'a kupa kazanmak ve "tam" bir yıldız olmak için gelen Torres'i kulüp daha ne kadar elinde tutabilir bilinmez ancak taraftarın gözünde Gerrard'la olmazsa olmazlardan artık. 

Luis Suarez Liverpool'da

  
  Taraftardan çok Torres'i rahatlattı herhalde bu transfer. Hispanik olmasını bir kenara bırakalım, oyun içersinde 'El Nino'ya çok şey katacağı kesin. Uzun bekleyişin ardından kulüpler €26,5M'ya anlaştı, son dünya kupasındaki performansının ardından alınabilecek makul fiyat buydu. Taraftarın yıldız transfer beklentisi sahada iyi futbol ortaya konmadan yatışmayacaktır fakat Anfield'a hayırlı olsun diyelim..

26 Ocak 2011 Çarşamba

Vaarwel, Babel!



Bundan 3.5 sene önce 'yeni Henry' unvanıyla geldi Anfield Road'a. Böyle bir ağırlığı kaldırmak ve potansiyelinin sınırlarını zorlamak her futbolcunun yapabileceği iş değildir. Yeteneğinin onda biri kadar devamlılığı olsa bugün Liverpool'dan ayrılışı bu şekilde olmazdı. Takımın aykırı çocuğu, Hoffenheim'la 2.5 yıllığına anlaştı. Bonservis bedeli henüz belli değil fakat Liverpool'un ona ödediğinin yarısı olduğu konuşuluyor. ( £11.5 milyon civarı bir fiyata gelmişti.)

11 Ocak 2011 Salı

"Bi' Liverpool Vardı N'oldu Ona?"


  Takımın kötü gidişatının 2. senesi. Kimi yönetime, kimi teknik direktöre yükleniyor, kimi oyuncuları kızağa çekiyor. Gerçek sorunsa mentalitede. S.Gerrard'ın son iki sezondur sakatlıklardan çekmesi, dolayısıyla istediği pasları alamayan Torres'in üstüne formsuzluğu da eklenince takım en önemli iki isminden mahrum kalıyor. Peki bu büyük takımlar için bahane mi? Tabi ki hayır.

  Kulübe maç kazanamama korkusundan doğan özgüvensizlik hakim. Bundan sadece üç sezon önce ligde ve Avrupa'da takır takır top oynayan, pas yapan, medya tarafından 'Dünya'nın en güzel futbolunu oynayan takım' olarak lanse edilen takım, kadrosunun hala büyük bir bölümünü elinde tutmasına rağmen nasıl bu hale gelebildi? Ekonomik sorunlar mı? Vizyonsuz, kulübü sadece bir gelir kaynağı olarak gören ve üzerine kara bulut gibi çöken Amerikalı başkanlar mı? Yoksa sadece şanssızlık mı? Aslında hepsi. Oyuncuların ve teknik kadronun önünde koca bir soru işareti varken rahat bir ortamda çalışmanın imkansız olduğu aşikar heralde.

 Transferler?
 Son 2 sezondur Liverpool transferde oldukça dengesiz. Bir anda forvet bölgesindeki bariz eksikliğe rağmen bir sağ bek oyuncusuna (Glen Johnson iyi oyuncudur, severiz orası ayrı) 20 Milyon Pound gibi bir bonservis ücreti verirken, diğer taraftan hücum hattını bedava oyuncularla yada adı sanı duyulmamış genç oyuncularla doldurmaya çalışıyorlar. (Joe Cole, Maxi Rodriguez, David N'gog vs.) Kısacası Gerrard ve Torres'in olmadığı maçlarda takım kimliğini kaybedip tam bir 'Orta Sınıf Premier Lig Takımı'na dönüyor. Owen'ın bugünkü açıklamasıyla aynı şeyleri söylüyor olmam üzücü belki ama gerçek bu.

  Kulüp eğer eski başarılarını yakalamak istiyorsa acilen 'başarıya aç yıldız futbolcu' eksiğini kapaması gerek, aksi takdirde biz sevenlerini hayal kırıklığına uğratmaya devam edecek.

Babel'la Photoshop Dersleri



  Haftasonu oynanan United maçında çaldığı yanlış penaltının ardından Gerrard'ın pozisyonunda çıkardığı kırmızı kartla tepkileri üzerine çeken Howard Webb'e, Babel kırmızı formayı giydirdi. Twitter'da paylaşmış bi de. En yakın transfer döneminde takımdan ayrılacağı gerçeğini değiştirmeyecek elbet ama kendisine bu kez hak vermemek elde değil. Resmin altına da eklemiş: "Dünyanın en iyi hakemi bu mu? Bana daha çok Fergie'nin kuklası gibi geldi."

8 Ocak 2011 Cumartesi

So Long Roy, Welcome King Kenny


 "Ayrılık yakındır" temalı post'umun üzerinden sadece 3 gün geçmesinin ardından beklenen ayrılış gerçekleşti. Haftaiçi alınan 3-1'lik Rovers mağlubiyeti bardağı taşıran son damlaydı ve yönetimin en azından sezon sonuna kadar sabır göstermeyi düşündüğü Hodgson'ı görevden aldı. Ardarda alınan Wolverhampton ve Blackburn mağlubiyetleri taraftarı çileden çıkarmaya yetmişti. Kop tribününde dahi yer yer boşluklar son haftalarda göze çarpıyordu. Rovers maçının ardından basın toplantısında geleceği hakkındaki sorulara cevap vermemesiyse bu ayrılığın en büyük göstergesiydi.

 Anfield'da ikinci Kenny Dalglish dönemi resmen başladı. Umuyorum ki yarınki Man Utd. maçı kendisine uğurlu gelir.

4 Ocak 2011 Salı

Stadyum ne taraftaydı?

Ruhunu 'Şeytan'a Satmak



 Bir insan kitlelerin idolü olan bir yıldızken, bir soytarıya nasıl dönüşür? Bu arkadaşa sormak lazım. 13 yaşında imzaladığı Liverpool kontratıyla doğma-büyüme Everton'lı olmasına rağmen kendini Merseyside'ın kırmızı yakasına bağlamıştı. 17 yaşında forma şansı bulmaya başlayıp, 18 yaşında İngiltere milli takımında ilk 11'i zorluyordu. Liverpool'da çoktan yıldız olmuştu bile. Liverpool kariyeri boyunca 216 maçta 118 gol atmasına karşın, kendisi adına en etkili sezonun kendisinin Ballon d'Or'u takımın da 3 kupa birden aldığı (FA Cup, Lig Kupası ve UEFA kupası) sezonda, FA Cup finalinde 1-0 geride giden maçta attığı 2 golle Kırmızılar'a kupayı getirdiği sene olduğu kesin. Taraftar da onu sonsuza kadar bu maçla hatırlayacaktır....mı?...Tabi ki hayır.

 Taraftar onu aynı sezonun sonunda "Kariyerimde farklı bir mücadele istiyorum" deyip ayrıldığı ve o yaşta sadece 8 milyon Pound'luk ücretle Avrupa'nın diğer dev kulübü Real Madrid'e gitmesiyle sildi. Madrid macerası sırasında yedek kaldı ve 1 senelik maceranın ardından Liverpool'un kendisine talip olmasına rağmen parayı seçti ve imzayı gidip Newcastle'a attı. Al sana darbe iki. Ama üçüncüsü çok daha beter. Newcastle'da uzun süren sakatlık döneminin ardından takım kaptanı olarak sahalara döndü ve geçtiğimiz sezonun başında, Liverpool taraftarlarını çileden çıkarabilecek tek hareketi yapıp; ruhunu 'Şeytan'a sattı ve rengi bozuk kırmızı formayı ciddi ciddi sırtına geçirdi. Yukardaki resim manidar fakat durumunu özetler nitelikte. Adı şu sıralar bir başka rakip, çocukluk takımı Everton'la anılıyor. Liverpool taraftarının artık umrunda değil ama özellikle mi yapıyor ne?

Agger Juventus'a mı?



   Şu çok bariz ki Daniel Agger Hodgson'ın planları arasında değil. Carragher - Skrtel ikilisine alternatif gerektiği zaman Kyrgiakos'a şans vermesi bunun ispatı. Bana göre takımın en yetenekli stoperi ancak geldiği günden beri ilk 11'den çok, fizyoterapistin yatağını sevdiği de bi gerçek. "Beni oynat yada sat" demiş Hodgson'a. Juventus'un 8 Milyon Pound'luk bir teklifle kapıyı çalacağı söyleniyor.
  
   Bana göre Aquilani'de yaptıkları gibi opsiyonlu kiralarlar bu olası transferde. Juventus genel menajeri Giuseppe Marotta'nın Anfield'lı yöneticilerle akşam yemeğinde bir araya geldiği söyleniyor. Bu adam şehrin müdavimlerinden. Sissoko transferinde de devredeydi. Muhtemelen Aquilani'nin sezon sonu transferini ve Agger'i konuştular. Görüşmelerden ne çıkacak bekliyoruz.


Edit: Hodgson'ın ayrılmasıyla kadroda kalmaya karar verdi. Kenny, Agger için "ilk tercihim" diyor.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Topun Ağzındaki İsim : Roy Hodgson


Kazandırdığı Avrupa Kupalarına rağmen geçen sezon oynattığı çirkin futbolla kredisini tüketen Rafa döneminde, yönetimin düşündüğü, Fulham'da harika işler yapan isim Roy Hodgson, Merseyside'ın kırmızı tarafında heyecan yaratmıştı çünkü devrim niteliğindeydi. Takım, içinde bulunduğu zor ekonomik koşullara rağmen sonunda hasret kaldığı eski sevgilisi Premier League kupasına ulaşabilecekmiydi? Chelsea'ye tıklamak dışında hayır :) (bunu da yazıyım buraya ki başka bi post'a konu olsun.)

Peki ne değişti bir bakalım:

- Javier Mascherano'nun zorunlu Barça transferinin ardından yerine alınan isim Christian Poulsen'in adını bile anmak istemiyorum.
- Panpası Paul Konchesky büyük takım topçusu kesinlikle değil. (Sağlam bir Fabio Aurelio her halükarda tercihimdir.)
- Taktiği Rafa'nın 4-2-3-1'inden bozma 4-5-1 e çevirerek olumlu bir etki yarattığı söylenemez.
- Joe Cole forvet arkası diye geldi, sola yerleşti. Yeteneğinden şüphem yok fakat faydalı denemez şuanda.
- Raul Meireles belki doğru yapılan tek transfer.
- Babel hala takımda?!?
- Lucas'ı asıl mevkisi olan göbekte değil, ön libero'da oynatıyor. Mascherano'nun geçen sezonki mevkisi yani.

Bütün bunların yanına formsuz kral Torres'i ve sakat kaptan Gerrard'ı da eklediğin zaman, tam bir orta sınıf takım oluyorsun işte. Fakat en önemlisi takımda Gerrard hariç herkes kimliğini kaybetmiş, paso yana oynanıyor. Son Bolton karşılaşmasında kaptanın dikine attığı 2 milimetrik pasla maç son dakikada zor koptu.

 Tüm bu koşulların sonunda taraftarın ibresi Galatasaray'dan ayrılan Frank Rijkaard'a (aman Allah korusun) ve King Kenny Dalglish'e çevrildi. İskoç teknik adam geçmişte gerekeni yapmıştı, tekrar yapabilir mi bilinmez ve uzun vadede bu takıma gerekli olan isim mi tartışılır.

  Ancak şu bir gerçek ki ardarda alınacak 2-3 maçlık puan kaybetme ihtimalinde, son galibiyette Hodgson'ın alkışlarına karşılık vermeyen KOP tribünü, onu topun ağzına koyup Fulham'a geri yollayacak gibi görünüyor...

Büyü de Gel Çocuk


  Anfield'da bu sezon umut vaadeden gençler arasında gösterilen 20'lik forvet Nathan Eccleston'a yol göründü. Geçen sezon da Huddersfield'da kiralık oynadıktan sonra bu sezon as takımda 7 maçta forma şansı buldu ve taraftarın gözüne girdi. Biraz tecrübe kazandıktan sonra takıma faydalı olacaktır. Anfield'da Pacheco'yla ikisinden ilerde sıkça söz edeceğimize eminim.
 

 Kümede tutunmaya çalışan Wigan ve West Bromwich'in yanı sıra Championship lideri Q.P.R. da Nathan'ı kiralık olarak kadrosunda görmek istiyor.

kaynak : skysports

Edit: Nathan'la en ciddi şekilde ilgilenen Charlton Athletic kulübü oldu ve Nathan sezon sonuna kadar buraya kiralandı.

Transfer Dedikoduları - 01/2011


  Takımın devreyi 9. kapatmasının ardından yeni el değiştiren kulübün Yankileri kolları sıvamış görünüyor. Gündemdeki oyuncu Eljero Elia. Son Dünya Kupasında Hollanda'nın Danimarka'yı 2-0 yendiği maçtaki usta dribblingleri ve hızıyla hatırlıyoruz onu. Menajerine göre Eljero, Hamburg'da şuan valizlerini toplama aşamasında. Bahsedilen 15 Milyon € çok para. Amerikalının cülus töreni de böyle oluyor herhalde.

 Liverpool'un bariz göze çarpan açık oyuncu eksiğini doldurur mu, yoksa yeni bir Babel mi, gelirse göreceğiz. Ben olsam Hazard'ı alırım orası ayrı. Liverpool'un  transfer için ihtiyacı olan, potansiyeline ulaşma ihtimali yüksek olanlar değil, potansiyelini yakalamış genç yıldızlar. Çünkü mevcut futbolcular büyük takımda oynadıklarının farkında değiller
.

Konuşan Resimler #1

Şimdi Nerdesin? #1 - Steve McManaman


10 senelik Liverpool kariyerinin ardından, '72 model eski Liverpool ortasahasının Anfield'dan ayrılışı, günümüzde Spor Toto Süperlig klüplerimizin ne olduğunu 'hala' çözemediği Bosman Kuralı'yla gerçekleşmişti. 90'lı ve 2000'li yılların başlarında Avrupa'nın en başarılı 2 klübü olan Liverpool ve Real Madrid'te kariyerini devam ettirme fırsatı bulmak herkese nasip olmaz. Bu şansını harika kullandı desek ne kadar doğru olur bilmem fakat gittiği bu iki devde de taraftarın sevgilisi olmayı karakteri ve çalışma arzusuyla başardığı da bir gerçek.

 Öyle ki 2002 yılının Haziran ayında, yani Ronaldo 'nun Real Madrid'e transferi döneminde Inter'e takasta teklif edilmiş fakat o Madrid hayatını benimsemesiyle böyle bir takasın varlığını rafa kaldırmıştı.

 Gitgide etkisini göstermeye başlayan Galactico Politikası 'nın sonucunda aldığı süre azalan McManaman'ın kazandığı para eleştiriledursun, golften kankaları Figo ve Ronaldo bir çok basın toplantısında onu savunan açıklamalar yapıyordu. Taraftarın da 2. kez onu 'Yılın Futbolcusu' seçmesi üzerine Madrid'teki ömrü uzadı -ki bunun için 
 Real Madrid taraftarı minnettardır herhalde.- Neden mi? Çünkü McManaman aynı sezon 2.yarıda Figo'nun yerine oyuna girerek Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Flavio Conceiçao'nun asistiyle topu kaleci Roberto Bonano'nun üzerinden aşırtarak takımının ezeli rakibi Barcelona'yı elemesini sağlıyordu. Finalde de Zizou 'nun hala televizyonlarda dönen vole golüyle Glasgow Hampden Park'ta 2. Şampiyonlar Ligi kupasını Leverkusen karşısında arkadaşlarıyla beraber kaldırıyordu.

  Del Bosque'nin ertesi sene Madrid'den sürpriz ayrılışıyla göreve gelen Carlos Quieroz'un onu sistemine uymadığı gerekçesiyle istememesiyle kendisini kapının önünde bulan McManaman'ın yeni adresi Fowler'la adı sex skandalına karıştığı Manchester City'di. 2 senelik City macerasının ardından futbola Dünya'nın en çok kazanan 6. futbolcusu olarak veda etti.
 
  2006 yılında Goal 2 filminin yardımcı yapımcıları arasındaydı ve şu günlerde Al-Jazeera televizyonunun devre arası programlarında Liverpool ve Real Madrid maçlarını yorumlarken kendisiyle karşılaşmak mümkün. Zannediyorum ki biz onu uzaktan kaleye çektiği "Makas" vuruşlarıyla hatırlayacağız.

Merseyside Kırmızısı

     
6 yaşında bir erkek çocuğunun rüyasıydı Anfield Road. Hayal meyal mevsimlerden sonbahar, havanın da yağmurlu olduğunu hatırlıyorum. Turistik amaçlı bir İngiltere gezisi, babamın bana aldığı ilk forma, canlı izlediğim ilk futbol maçı. Daha sonraları aşık olacağım Sarı-Lacivert çubuklu formamdan bile daha eski yani.. 
  Kırmızı formayı giyip heyecanla maçı beklerken, sözlerini anlamama rağmen tüylerimi diken diken eden şarkıya eşlik etmek istediğimi de hatırlıyorum : “You’ll Never Walk Alone
  
  Fowler hep yaptığını yapıyor ve erken gelen bir gol sonucunda Liverpool maçı kazanıyor. Benim için o an belki şuanki kadar bir şey ifade etmese de otele mutlu dönüyorum. Sonuçta maçı benim tuttuğum o kırmızı takım kazanmış. Golü de sırtımda adı yazan adam atmış. Mahalledeki arkadaşlarımın hepsi maç yaparken Cantona, Romario, Rui Costa, Maldini’yken ben Fowler olmuşum. Benim çocukluğumun idolü olmuş bile çoktan. 

Merseyside’daki Türk’ün hikayesi bu işte. 96 senesinden bugüne gelen bi sempatizanlıktan ibaret aslında. Anfield’a bir sefer daha gitmem de başka bi post’a konu olsun, ama daha 20 yaşında olup seneye de Avrupa’da üniversiteye devam etme olasılığımı da varsayarsak daha nice efsanevi maçlar izleyeceğimi düşünüyorum KOP tribünüyle.

 Blogu açmam çevremde varlığından haberdar olduğum Liverpool sempatizanlarını belki sempatiden biraz daha öteye taşıyıp 2.takım olarak taraftar konumuna taşıyabilme isteğimden dolayı. Kalıcı olabilirsem neden olmasın. Hoşgeldik diyelim ve yavaştan başlayalım diyorum.
                                                                                                           Serhan Alpaydın

Not: Maçı buldum, 5-1 bitmiş. İlk gol de Fowler Reyiz’den.
http://reocities.com/Colosseum/6776/match8.html